TC ENGELLİLER ANAYASASI

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ENGELLİ HAKLARI SÖZLEŞMESİ
            Engelli bireylerin insan hak ve özgürlüklerinden tam ve eşit şekilde yararlanmasını öngören Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme, Türkiye Cumhuriyeti tarafından 30 Mart 2007 tarihinde imzalanmıştır. Sözleşme; 3 Aralık 2008 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen 5825 sayılı Kanun ile onaylanmış ve onay süreci 27 Mayıs 2009 tarih ve 2009/15137 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile tamamlanmıştır. Sözleşme, onay belgelerinin Birleşmiş Milletler Yazmanlığı’na 28 Eylül 2009 tarihinde tevdi edilmesini takip eden otuzuncu günden itibaren Türkiye açısından bağlayıcılık kazanmıştır. Sözleşmeye Ek İhtiyari Protokol, Sözleşme’nin onay belgelerinin tevdi edildiği tarih olan 28 Eylül 2009’da Türkiye Cumhuriyeti tarafından imzalanmış olmakla birlikte, onaya ilişkin süreç devam etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesine göre;
“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır”.
Anayasa’nın söz konusu hükmü gereğince, usulüne uygun olarak onaylanmış bir uluslararası andlaşma olan Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme, diğer insan hakları sözleşmeleri gibi, hukuki normlar hiyerarşisi içinde Anayasa metniyle aynı düzeydedir. Bu çerçevede Sözleşme, Türkiye’de yapılan tüm yasal ve idari düzenlemelere dayanak teşkil ettiği gibi, bağımsız Türk mahkemeleri için doğrudan atıf yapılabilecek bir norm niteliğine de sahiptir.
Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’nin Türkiye Cumhuriyeti tarafından imzalanması, Sözleşme’nin kapsamı ve iç hukuktaki konumu itibariyle, Türkiye’de engelli haklarının korunması, teşvik edilmesi ve geliştirilmesi için önemli fırsatlar sunmaktadır. Sözleşme’nin imzalanmasıyla birlikte Türkiye’de engellilere tanınan hakların daha da geliştirilmesi, mevcut uygulamaların uluslararası standartlara kavuşturulması ve uygulamaların izlenmesinin teşvik edilmesi ile Türkiye’nin engellilik politika ve uygulamalarının daha etkin hale gelmesi, söz konusu politika ve uygulamalarda karşılaşılabilecek olası eksikliklerin giderilmesi imkanının arttırılması sağlanmıştır.
Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’nin 35. maddesi gereği Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Komitesi’ne sunulmak üzere hazırlanan bu başlangıç raporu, Türkiye’de engellilerin insan haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda alınan tedbirleri ve kaydedilen gelişmeleri ortaya koymak ve mevcut durumu söz konusu Sözleşme çerçevesinde değerlendirmek üzere hazırlanmıştır. Sözleşme’nin uygulanmasını teşvik etmek ve izlemek üzere odak kurum olarak belirlenmiş olan Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü koordinasyonunda hazırlanan raporun hazırlanmasında Sözleşmeye Özgü Belgeye Dair Yönerge esas alınmıştır.
Raporun hazırlık sürecinde Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından, engellik alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, üniversitelerin insan hakları alanında çalışan merkezlerine ve engellilik konusunda politika üreten ve hizmet sağlayan kurum ve kuruluşlar ile işbirliğine gidilmiştir. Söz konusu işbirliği çerçevesinde, iki yüze yakın kuruluştan rapora ilişkin katkı alınmış olup, rapor hazırlık sürecinde şeffaf bir yöntem
2
izlenmiştir. Rapor ayrıca, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü internet sayfasında yayınlanacaktır.
I. BÖLÜM: GENEL HÜKÜMLER (General Provisions)
Madde 1-4
Engelli Nüfusun Profili
Türkiye’de engelli nüfusun sayısı, genel nüfusa oranı, engellilerin yaş, cinsiyet, engel türü ve diğer pek çok değişkene göre dağılımı ile sorun ve beklentilerine yönelik veri elde etmek üzere, 2002 yılında Özürlüler İdaresi Başkanlığı (mülga) işbirliğiyle Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu tarafından Türkiye Özürlüler Araştırması gerçekleştirilmiştir.
Engellilerin, doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık ya da kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yetilerini çeşitli derecelerde kaybetmiş, normal yaşamın gereklerine uyamayan kişiler olarak tanımlandığı araştırma sonuçlarına göre, engelli bireylerin toplam nüfus içindeki oranının .29 olduğu belirlenmiştir. Söz konusu engelli nüfusun yaklaşık 8,4 milyon kişiye tekabül ettiği araştırma sonuçlarına göre, Türkiye nüfusunun %9,7’si süreğen hastalığa sahip olup; %1,25’i ortopedik, %0,48’i zihinsel, %0,38’i dil ve konuşma, %0,37’si işitme, %0,6’sı görme engelli bireylerden oluşmaktadır (Ek1/Tablo No.2).
Araştırma sonuçlarına göre engelli nüfusun yaş dağılımı dikkate alındığında, engelli nüfus oranının ilerleyen yaşla birlikte arttığı belirlenmiştir. Ancak, bu artış süreğen hastalığı olanlarda diğer engel grubundakilere göre daha fazladır (Ek1/Tablo No.3). Araştırma sonuçlarında engelli nüfus cinsiyet ayrımına göre incelendiğinde; ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ile zihinsel engelli nüfus oranında erkeklerin, süreğen hastalığa sahip engelli nüfus oranında ise kadınların daha yüksek paya sahip olduğu gözlenmiştir (Ek1/Tablo No.1). Kır-kent ayrımında ise araştırma; ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ile zihinsel engelli olanların oranının kırda daha yüksek iken, süreğen hastalığa sahip olanların oranının kentte daha yüksek olduğunu göstermiştir (Ek1/Tablo No.4). Bölgelere göre incelendiğinde; ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ile zihinsel engelli bireylerin oranının %3.22 ile en yüksek Karadeniz Bölgesi’nde olduğu, bu kapsamdaki en düşük engelli birey oranının ise %2.23 ile Marmara Bölgesi’nde olduğu görülmüştür. Diğer taraftan, süreğen hastalığı olan engelli bireylerin .90 ile en yüksek oranda Marmara Bölgesinde, en düşük oranda ise %7.18 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde olduğu gözlenmiştir (Ek1/Tablo No.5).
Dünyada değişen engellilik tanımı ve sınıflandırması sistemlerine bağlı olarak Türkiye’de de engellilerin profiline ilişkin veri toplama kriterleri dönüşüm göstermektedir. Bu dönüşüme bağlı olarak Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Başkanlığı tarafından 2011 yılında ulusal düzeyde gerçekleştirilen Türkiye Nüfus ve Konut Araştırması içinde, Washington Grubu kriterleri dikkate alınarak oluşturulan engellilik modülüne yer verilmiştir.
Araştırmaya göre 2011 yılının nüfus projeksiyonu dikkate alındığında, süreğen hastalıklar hariç olmak üzere, nüfusun %6,9’u, en az bir engeli olduğunu ifade ederken, nüfusun, %3,3’ü yürümede veya merdiven çıkmada / inmede, %1,4’ü görmede, %1,1’i duymada, %0,7’si konuşmada, %2’si yaşıtlarına göre öğrenmede / basit dört işlem yapmada / hatırlamada / dikkatini toplamada, %4,1’i taşımada / tutmada zorluk yaşadığını ifade etmiştir (Ek2/Tablo No 2). Cinsiyet bazında değerlendirildiğinde bu oran erkeklerde %5.9, kadınlarda ise
3
%7.9’dur. Yaş grupları açısından bakıldığında en az bir engele sahip olma oranının yaşa bağlı olarak arttığı ortaya çıkmıştır. Bu oran 10-14 yaş grubunda %2.1 iken 60-64 yaş grubunda .5’e, 75 ve daha yukarı yaşta ise %46.5’e çıkmaktadır (Ek2/Tablo No.1,7). Genel olarak bakıldığında hem erkeklerde hem de kadınlarda en az bir engele sahip olma oranı yaşa bağlı olarak artış göstermiştir. En az bir engeli olan nüfusun eğitim durumuna bakıldığında eğitim düzeylerinin genel nüfusun eğitim düzeyine göre daha düşük olduğu ortaya çıkmıştır. Genel nüfus için okuma yazma bilme oranı %95.5 iken en az bir engeli olan nüfusun okuma yazma bilme oranı toplamda %76.7 olarak bulunmuştur. Bu oran erkeklerde %89.1 iken kadınlarda %67.6 olarak ortaya çıkmıştır. Eğitim düzeyi yükseldikçe, en az bir engeli olan bireylerin eğitim düzeyinin nüfusun genelinin eğitim düzeyine göre azaldığı görülmüştür. Ayrıca cinsiyet bazında değerlendirildiğinde engelli kadınların oranı her eğitim kategorisinde engelli erkeklere göre daha düşüktür (Ek2/Tablo No.3,4). Temel işgücü göstergeleri açısından bakıldığında en az bir engeli olan kişilerin işgücüne katılım ve istihdam oranlarının genel nüfus ile karşılaştırıldığında oldukça düşük olduğu ortaya çıkmıştır. İşgücüne katılım oranı genel nüfusta %47.5 iken engellilerde %22.1’dir. Cinsiyet ayrımında bakıldığında her iki kategoride de erkeklere göre kadınların istihdama katılım oranı daha düşüktür (Ek2/Tablo No.5,6).
Medikal yaklaşım ve organ kaybı bakış açısıyla gerçekleştirilen 2002 Türkiye Özürlüler Araştırmasının sonuçları ile, uluslararası alanda geçerli olan engellilik tanımı ve sınıflandırılmasındaki dönüşüm doğrultusunda ICF ve fonksiyon kaybı bakış açısıyla gerçekleştirilen 2011 Türkiye Nüfus ve Konut Araştırması sonuçları birbirleriyle karşılaştırılabilir değildir.
Ayrıca Türkiye’de belirli alanlarda gerçekleştirilen araştırmalara da engelliliğe ilişkin sorular dahil edilerek engelli bireylerin ilgili alanlardaki durumlarına ilişkin veriler elde edilmektedir. Örneğin 2008 yılından beri her iki yılda bir ulusal düzeyde gerçekleştirilen ve uluslararası düzeyde karşılaştırmalara imkan veren Sağlık Araştırmasında engellilik ile ilgili sorular yer almaktadır.
Tanımlar
2005 yılında çıkarılan Engelliler Hakkında Kanun’da “engelli”; “doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan ve korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişi” olarak tanımlanmıştır (m.3). Engellilere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik’te de engellilik için aynı tanım kullanılmakta olup, bu yönetmelikte ayrıca “ağır engelli” tanımına da yer verilmiş ve söz konusu bireyler “Özür durumuna göre özür oranı %50 ve üzerinde olduğu tespit edilenlerden günlük yaşam aktivitelerini başkalarının yardımı olmaksızın yerine getiremeyeceğine engelli sağlık kurulu tarafından karar verilen kişiler” olarak tanımlanmıştır (m.4).
Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’de tanımlanan kavramlar Türk mevzuatında doğrudan birer tanım olarak yer almamakla birlikte, söz konusu tanımların içerik ve ruhuna uygun olarak alınması gereken tedbirlere mevzuatta önemli ölçüde yer verilmektedir. İletişim ve dil kavramları açısından bakıldığında mevzuat, engellilerin her alanda iletişimlerini sağlamaya yönelik araç ve iletişim şekillerinin oluşturulması ve kullanılmasını kabul ederek, bu çerçevedeki uygulamalar için çeşitli tedbirler de öngörmektedir.
4
“Engelliliğe dayalı ayrımcılık” tanımı mevzuatta, engelliliğe dayalı ayrımcılığın yasaklanması ve bir suç olarak tanımlanması ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda içerik ve ruhuna uygun olarak ifade bulmakta ve söz konusu Kanunda belirlenen fiillerde engelliliğe dayalı ayrımcılık uygulanması halinde cezai yaptırım öngörülmektedir.
“Makul düzenleme” açısından ise mevzuat; özellikle istihdam, eğitim gibi hakların engelliler tarafından kullanılabilmesi için eğitim ortamı ve materyalleri ile işyerlerinin engellilere göre düzenlenmesi ve gerekli araç-gereçlerin temin edilmesini öngörmektedir. Bu kavramlara ilişkin düzenlemeler ilgili maddelerde ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
Genel İlkeler ve Yükümlülükler
Türkiye Cumhuriyeti; millet iradesinin mutlak üstünlüğüne bağlı olarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda gösterilen hukuk düzeni çerçevesinde idaresini sürdüren bir devlettir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre; Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir (Anayasa, m.2).
Türkiye Cumhuriyeti’nin idari yapısı; güçler ayrılığı ilkesine göre, yasama, yürütme ve yargı organlarından oluşur. Devletin yasama yetkisi; Türk milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kullanılır (Anayasa, m.7). Devletin yürütme yetkisi; Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir (Anayasa, m.8). Devletin yargı yetkisi; Türk Milleti adına bağımsız mahkemeler tarafından kullanılır (Anayasa, m.9). Anayasa hükümleri; yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer tüm organları ve bireyleri bağlayıcı özellik taşıyan temel hukuk kurallarıdır (Anayasa, m.11). İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolu açıktır (m.125).
Türkiye’de idarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanmaktadır. Türkiye, merkezi idare kuruluşu bakımından, coğrafi durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre, illere; iller de diğer kademeli bölümlere ayrılmakta ve illerin idaresi yetki genişliği esasına dayanmaktadır (Anayasa, m.126). Bakanlıkların yurt geneline yayılan kuruluşlarına “taşra teşkilatı” denilmektedir. Taşra birimleri, il idaresi ile ilçe idaresinden oluşmakta ve her bakanlığın illerde merkeze bağlı birimleri bulunmaktadır.
Türkiye’de il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere, karar organları seçimle oluşturulan ve yerinden yönetim ilkesine göre kamu hizmeti ifa eden; il özel idareleri, belediye idareleri, köy idareleri olmak üzere üç yerel yönetim birimi bulunmaktadır (m.127).
Türkiye’de engellilere sunulan hizmetler, farklı bakanlıklar ve yerel yönetimler tarafından yürütülmektedir. Bakanlıkların merkez teşkilatları, politika oluşturarak ve bu politikalar çerçevesinde planlama yaparak taşra teşkilatlarının uygulamalarına yön vermektedir. İdarenin denetim faaliyetleri ise, ilgisine göre, merkez veya taşra teşkilatı tarafından yerine getirilmektedir.
Engellilere yönelik politika ve hizmetlerin oluşturulmasına ilişkin Başbakanlığa bağlı olarak 1997 yılında kurulan Özürlüler İdaresi Başkanlığı, engelliliğin farklı bakanlıkların görev alanına giren bir başlık olması nedeniyle bir koordinasyon kurumu olarak düzenlenmiştir. Başkanlık, 2011 yılında yürürlüğe giren 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kurulan
5
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı çatısı altında Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü olarak merkez ve taşra düzeylerinde yeniden yapılandırılmıştır.
Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü; engellilerin haklarını kullanabilmelerini teşvik etmek ve engellilere yönelik politika ve hizmetleri geliştirmek üzere, ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde çalışmalarını yürüten Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tüzel kişiliğine bağlı bir kamu kurumudur. Bu çerçevede, Türkiye’deki idare hizmetlerinde, engellilik boyutunun devletin genel planlama araçlarına bütüncül bir bakış açısıyla dahil edilmesi sağlanmaya çalışılmakta ve ayrıca engellilerin karşı karşıya kaldığı temel sorun alanları çerçevesinde belirlenen öncelikli alanlarda eylem planları oluşturularak uygulamaya yansıtılmaktadır. Engellilerin yaşadığı temel sorun alanları çerçevesinde belirlenen öncelikli alanlarda yakın zamanlarda oluşturulan ve uygulanan eylem planlarına örnek olarak 2010-2011 Ulaşılabilirlik Stratejisi ve Ulusal Eylem Planı ile 2011-2013 Bakım Hizmetleri Stratejisi ve Eylem Planı verilebilir.
Türkiye’de kaynakların etkin ve verimli kullanılması, uygulanan politikalar arasında eşgüdümün sağlanması ve yönlendirilmesi amacıyla, 1963-67 döneminden başlayarak, beşer yıllık dönemler halinde kalkınma planları hazırlanmaktadır. Engellilik konusunun genel planlama araçlarına dahil edilmesi bakımından kalkınma planları büyük önem taşımaktadır.
Kalkınma planları engellilere ilişkin öngörülen tedbirler açısından değerlendirildiğinde; VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı’na (1990-94) kadar, önemli ölçüde sosyal koruma, yardım, bakım ve rehabilitasyon konularına odaklanılmış, VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı ile birlikte özellikle eğitim ve istihdam açısından “fırsat eşitliği” kavramı ilk defa gündeme gelmiştir.
VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005) ile, “kaynaştırma” ilkesi plana dahil edilmiş ve özel eğitim alması gereken çocukların, normal gelişim gösteren çocuklarla beraber eğitim görecekleri kaynaştırma okullarının, bütün öğrencilerin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde, mekân, donanım, personel ve program esnekliğine kavuşturulması ve özel sektörün bu alandaki girişimlerinin desteklenmesi hedeflenmiştir. Bu dönemde ayrıca, engelliler de dahil olmak üzere, toplumdaki dezavantajlı gruplara yönelik olarak, işsizliği önleyici ve nitelik arttırıcı aktif ve pasif istihdam politikaları uygulanacağı belirtilmiş ve kent içi ulaşım için toplu taşıma hizmetlerinin erişilebilirliğinin ve kalitesinin yükseltilmesi hedefler arasına girmiştir.
IX. Kalkınma Planı’nda (2007-2013) ise, işgücü piyasasında karşılaşılan zorluklardan dolayı engelliler için fırsat eşitliği sağlanması, kırsal kesimdeki engelli çocukların eğitim ihtiyaçlarının karşılanması ve eğitime erişimlerinin kolaylaştırılması öngörülmüştür. Engellilerin ekonomik ve sosyal hayata katılımlarının artırılmasına yönelik olarak; sosyal ve fiziki çevre şartlarının iyileştirilmesi, özel eğitim imkânlarının ve korumalı işyerlerinin geliştirilmesi aynı dönem için ortaya konan hedefler arasında yer almıştır.
2014-2018 yıllarını kapsayan X. Kalkınma Planı’nda da; sosyal hizmet ve yardımlar alanında hizmet standartlarının oluşturulması, nitelikli personel istihdamı ve denetimin geliştirilmesi, korunmaya muhtaç çocuklara yönelik kurum bakımı dışında alternatif modeller geliştirilmesi hedeflerinin yanı sıra, fiziksel çevrenin engellilere uygun hale getirilmesi, engellilerin eğitime ve işgücü piyasasına katılımının artırılması ve bakım hizmetlerinin niteliğinin yükseltilmesi ihtiyaçlarının devam ettiği vurgulanmaktadır. Bu ihtiyaçların giderilmesi için ise; engellilere yönelik eğitim, istihdam ve bakım hizmetlerinin etkinliği ve denetiminin artırılması, bu
6
kapsamda kaynakların daha verimli kullanılması ve fiziksel çevrenin engellilere uygun hale getirilmesi öngörülmektedir.
Türkiye’de politika ve uygulamaların çerçevesini belirleyen kalkınma planlarında engellileri bakıma ve yardıma muhtaç bireyler olarak değerlendiren tedbirler yerini, engellilerin toplumsal yaşama diğer bireylerle eşit olarak tam ve etkin katılımını sağlamayı hedefleyen tedbirlere bırakmıştır.
Türkiye’de engelli kişilerin insan hak ve özgürlüklerinden tam ve eşit şekilde yararlanmasını temin ve teşvik etmek üzere alınması gereken tedbirler politika düzeyinde benimsenmiştir. Engellilik konusunun tüm politika alanlarında gözetilerek, hak temelli bir yaklaşımla kurgulanması ve engelli bireylerin karar alma mekanizmalarına katılımının sağlanması Türkiye’de engellilik politikasına ilişkin bakış açısının esasını oluşturmaktadır. Türkiye’de, özellikle 1990’ların ikinci yarısından bugüne kadar, başta eğitim, mesleki eğitim, istihdam, sosyal güvenlik ve ulaşılabilirlik gibi alanlar olmak üzere, engellilerin toplumsal yaşama katılımını teşvik etmeye ve karar alma mekanizmalarında yer almalarını sağlamaya yönelik önemli yasal ve kurumsal düzenleme ve uygulamalar gerçekleştirilmiştir.
Engellilere yönelik hizmetlerin düzenli, etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesini temin etmek için; ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamak, engelliler ile ilgili ulusal politikanın oluşmasına yardımcı olmak, engellilerin problemlerini tespit etmek ve bunların çözüm yollarını araştırmak üzere, 1997 yılında 571 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Başbakanlığa bağlı Özürlüler İdaresi Başkanlığı kurulmuştur. Söz konusu Başkanlığa bağlı olarak kurulan iki danışma kurulu olan Özürlüler Şûrası ve Özürlüler Yüksek Kurulu aracılığı ile diğer kamu kurum ve kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarının da uygulama ve izleme sürecine dahil edilmesi sağlanmıştır.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı’na bağlı olarak kurulan Özürlüler Şûrası; engellilik ve engelli kişiler konusunda her türlü görüş ve çözüm önerilerini tartışmak, ulusal politikalara esas olacak ilke ve programlar oluşturmak, kamuoyunun bilinçlenmesine katkıda bulunmak ve uluslararası alandaki görüş, düşünce ve gelişmelerin aktarılmasını ve tartışılmasını sağlamak amaçları doğrultusunda görev yapmıştır. Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın en yüksek danışma organı olan Şûra’nın görevi, engellilerle ilgili konularda inceleme ve teklif niteliğinde kararlar almak olarak belirlenmiştir. Şûra toplantıları; engellilik alanında etkinlik gösteren kamu ve özel sektör temsilcileri ile başta engellilik alanında faaliyet gösterenler olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının ve üniversitelerin temsilcileri ve engellilerin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Şura; 1999 yılında Çağdaş Toplum, Çağdaş Yaşam ve Özürlüler, 2005 yılında Yerel Yönetimler ve Özürlüler, 2007 yılında Bakım Hizmetleri, ve son olarak 2009 yılında ise İstihdam ana temaları ile toplam dört defa toplanmıştır.
Başkanlığa bağlı bir diğer danışma kurulu olan Özürlüler Yüksek Kurulu; engellilik alanında hizmet veren kamu kurumları, sosyal taraflar ve engellilik alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının bağlı olduğu konfederasyon ve federasyon temsilcilerinden oluşturulmuştur. Yüksek Kurul; Başkanlık tarafından hazırlanan, hazırlatılan ve incelenen projelerin öncelik sırasını tespit etmek, uygulanacak projeleri karara bağlamak, engelli kişilere götürülecek hizmetlere ilişkin konularda üst düzey politikaları belirlemek, görüş ve önerilerini bildirmek üzere görev yapmıştır. 2011 yılına kadar 29 kez toplanan Yüksek Kurul’un gündemi, engellilik alanındaki politikaların uygulanmasında yaşanan güncel sorunlar dikkate alınarak belirlenmiştir.
7
Türkiye’de engelliler politikasına ilişkin bakış açısı, 2005 yılında çıkarılan ve engellilik alanında çerçeve kanun niteliğinde olan 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun ile şekillenmiştir. Bu Kanunla, engellilere yönelik hizmetlerin yerine getirilmesinde; devletin insan onur ve haysiyetinin dokunulmazlığı temelinde engellilerin ve engelliliğin her tür istismarına karşı sosyal politikalar geliştirmesi, engelliler aleyhine ayrımcılık yapılmaması ve ayrımcılıkla mücadelenin engellilere yönelik politikaların temel esası olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, engellilere yönelik olarak alınacak kararlarda ve verilecek hizmetlerde engellilerin, ailelerinin ve gönüllü kuruluşların katılımının sağlanması genel esaslar arasında yer almıştır.
Engellilere ve toplumun engelliliğe bakışına yönelik gerçekleştirilen araştırmalarla engellilik politikaları ve programlarının etkin bir şekilde geliştirilmesinin hedeflendiği bu süreçte, gerek ulusal gerekse yerel düzeyde engellilik konusunda gerçekleştirilen farkındalık çalışmaları ile toplumun engellilere yönelik geleneksel bakış açısının değiştirilmesine katkı sağlanmıştır. Engellilere yönelik hizmetler için devletin ayırdığı kaynak miktarında önemli artışların sağlanmasının yanı sıra, engellilik alanında uluslararası ilişkilerin geliştirilmesi ve uluslararası kaynakların kullanımının artması da bu alanda kaydedilen gelişmelere ivme kazandırmıştır.
Tüm bu gelişmelerle birlikte, engellilere yönelik sosyal hizmet ve yardımların daha etkin ve sosyal politika açısından bütüncül bir anlayışla sürdürülebilmesi için 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 8 Haziran 2011 tarihinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı adı altında yeni bir Bakanlık kurulmuştur. Bu tarihle birlikte; 1997 yılında Başbakanlığa bağlı olarak kurulan ve merkezi düzeyde çalışmalarını yürütmüş olan Özürlüler İdaresi Başkanlığı ile yerel düzeyde engellilere yönelik bakım hizmetlerini yürüten Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü’nün ilgili birimleri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı çatısı altında Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü olarak yeniden yapılandırılmıştır.
Sözleşmenin uygulanmasının teşvik edilmesi ve izlenmesi sürecinde odak nokta olan Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün, faaliyetlerini merkez ve yerel düzeylerde aynı kurumsal yapı içinde yürütecek olması, engellilik alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları tarafından, daha etkili sonuçlar doğuracağı düşüncesi ile ifade edilmektedir.
Sözleşmenin uygulanmasının ve izlenmesinin teşviki bağlamında 2013/8 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile Engelli Hakları İzleme ve Değerlendirme Kurulu oluşturulmuştur. Kurulun, sorumlu ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının üst düzey temsilcileri ile belirlenecek engellilerle ilgili faaliyet gösteren diğer kurumlar ile sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin katılımıyla oluşturulması öngörülmüştür. Kurul, engelli haklarının korunması, kullandırılması ve geliştirilmesine ilişkin konularda idari ve yasal düzenlemelere ilişkin çalışmalar yapmak, alınabilecek önlemlere ilişkin tavsiyelerde bulunmak, strateji belgesi ve eylem planları hazırlatmak ve onaylamak, kurumlar arası işbirliği ve koordinasyonu sağlamak üzere görevlendirilmiştir.
Türkiye’de engelliler, haklarının ihlal edildiğini düşünmeleri durumunda yargı yolunu kullanabilmekte, bunun yanında ihlallerin değerlendirilmesi ve çözümü için de çeşitli mercilere başvuru yapabilmektedirler. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Dilekçe, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkı başlıklı 74. maddesi kapsamında vatandaşlar, kendileri veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, yetkili makamlar ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yazı ile başvurma hakkına sahiptir. 01 Kasım 1984 tarihli ve 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun ile başvuru sahiplerine, yetkili makamlara yaptıkları başvuruların sonucu hakkında, gerekçeli olarak, en geç otuz gün içinde bilgi verilmesi hüküm altına alınmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderilen
8
dilekçelerin Dilekçe Komisyonu’nda incelenmesi ve karara bağlanması en geç altmış gün içinde sonuçlandırılmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonu tarafından ilgili kamu kurum veya kuruluşlarına cevaplanması için gönderilen dilekçeler de en geç otuz gün içinde cevaplandırılmaktadır.
Anayasa’nın 74. maddesi çerçevesinde ayrıca, kişilerin idarenin işleyişi ile ilgili şikâyetleri için kamu denetçisine başvurma hakları bulunmaktadır. Bu kapsamda 14 Haziran 2012 tarihli ve 6328 sayılı Kanunla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmakla görevlidir. Kamu Başdenetçisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gizli oyla ve dört yıl için seçilmektedir. Başdenetçi ve denetçiler, görevlerini yerine getirirken tarafsızlık ilkesine uygun davranmak zorundadır. Kuruma gerçek ve tüzel kişiler şikâyet için başvurabilmekle birlikte, talebi halinde başvuru sahibinin kimliği gizli tutulmaktadır. Kuruma gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılacak şikâyet başvurularının usul ve esasları ile Kurumun çalışma usul ve esaslarını kapsayan Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik 28 Mart 2013 tarihli ve 28601 sayılı mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
İhlal gerekçesiyle başvuru yapılabilecek bir diğer mekanizma olan Başbakanlığa bağlı İnsan Hakları Başkanlığı, 21 Haziran 2012 tarihli ve 6332 sayılı Kanunla bağımsız bir insan hakları kurumuna dönüştürülerek Türkiye İnsan Hakları Kurumu kurulmuştur. İdari ve mali bağımsızlığa sahip olan Kurum, Kurul ve Başkanlıktan oluşmaktadır. Yedi üyesi Bakanlar Kurulu, iki üyesi Cumhurbaşkanı, bir üyesi Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ve bir üyesi de baro başkanlarınca seçilen 11 üyeden oluşan Türkiye İnsan Hakları Kurulu, Kurumun karar organıdır. Kuruma, insan hakları ihlaline maruz kaldığını iddia eden gerçek ve tüzel kişiler başvuru yapabilecektir.
Ayrıca, faaliyetlerini 23 Kasım 2003 tarihli ve 25298 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarının Kuruluş Görev ve Çalışma Esasları Hakkındaki Yönetmelik çerçevesinde yürüten İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulları; toplumda ve kamu görevlilerinde insan hakları bilincini geliştirmek, insan haklarını korumak, ihlal iddialarını incelemek ve araştırmak, insan hak ve özgürlüklerinin kullanılmasının önündeki engeller ile hak ihlallerine yol açan sosyal, siyasi, hukuki ve idari nedenleri incelemek, araştırmak ve bunların çözümüne ilişkin önerilerde bulunmak üzere hizmet vermektedir.
Ayrıca, engellilerin temel hak ve özgürlüklerden tam ve eşit şekilde yararlanmasının teşvik edilmesi ve insan onuruna saygının güçlendirilmesi konusunun değerlendirildiği İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun 5 Aralık 2012 tarihli toplantısında, engelli haklarının ve engelli bireylerin karşılaştıkları hak ihlallerinin incelenmesi amacıyla bir alt komisyon kurulması kararı alınmıştır. Söz konusu Alt Komisyon tarafından hazırlanan Rapor, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun 4 Temmuz 2013 tarihli toplantısında kabul edilmiştir. Belirtilen rapora http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/docs/2013/raporlar/engelli_haklari_ inceleme_raporu.pdf adresinden erişilebilmektedir.
9
II. BÖLÜM: ÖZEL HÜKÜMLER (Specific Rights)
Madde 5: Ayrımcılık Yapılmaması ve Eşitlik
Hak arama hürriyeti, engelli vatandaşları da kapsayacak şekilde tüm vatandaşlar için Anayasal bir haktır. Bu hakka göre herkes, meşru vasıta yollarından faydalanmak suretiyle, yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak, iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz (Anayasa, m.36). Temel hak ve hürriyetlerin korunması ile ilgili olarak, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Devlet, işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır (Anayasa, m.40).
Türkiye’de, başta Anayasa olmak üzere ilgili yasalar çerçevesinde düzenlenmiş olan ayrımcılık yasağı ve eşitlik ilkesi, engellilere yönelik politikanın da temel esasını oluşturmaktadır. Herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu Anayasa’da güvence altına alınmıştır (Anayasa, m.10).
Engelli bireylere engelli olmayan kişilerle aynı düzenlemelerin uygulanması, mevcut durumda fiili eşitsizliğe neden olabilmekte ve engelli bireyleri, belirtilen haktan yararlanmak bakımından dezavantajlı konuma düşürebilmektedir. Engellilerin haklarını kullanabilmeleri açısından fiili eşitliğin (de facto equality) sağlanabilmesi için ek tedbirlere ihtiyaç duyulmaktadır. Anayasa’da 2010 yılında yapılan değişiklikle; çocuklar, yaşlılar, engelliler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı sayılamayacağı da hükme bağlanmıştır. Bu değişiklik sonrasında, fiili eşitliği sağlamaya yönelik alınacak ilave tedbirler eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmamaktadır.
Engelliler Hakkında Kanun’da; devletin, insan onur ve haysiyetinin dokunulmazlığı temelinde, engelli kişilerin ve engelliliğin her tür istismarına karşı sosyal politikalar geliştirmekle yükümlü olduğu vurgulanmış ve engelli kişilere yönelik ayrımcılık yapılamayacağı ve ayrımcılıkla mücadelenin engelli kişilere yönelik politikaların odak noktası olduğu ifade edilmiştir (m.4).
Engellilere yönelik ayrımcılık yasağına ilişkin mevzuatta yer alan bir diğer önemli düzenleme ise, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ayırımcılığa ilişkin maddesinde 2005 yılında yapılan değişikliktir. Bu değişiklik ile söz konusu maddeye engellilik ifadesi eklenerek, madde kapsamında sayılan durumlarda engelliliğe dayalı ayrımcılık suç sayılmıştır (m.122). Bu bağlamda engelli kişilere karşı engelinden dolayı, Türk Ceza Kanunu’nda ayrımcılık sayılan eylemlerden birini gerçekleştirenler hakkında, altı ay ile bir yıl arasında hapis veya para cezası öngörülmüştür. 2009 yılında Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi tarafından söz konusu Kanun kapsamında ilk kez engelliliğe dayalı ayrımcılığa dayanan bir ceza kararı alınmıştır.
Türk mevzuatında ayrımcılığın yasaklandığı alanlardan bir diğeri de eğitimdir. 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu, eğitim kurumlarının hiçbir ayırım gözetmeksizin herkese açık olduğunun altını çizmektedir. Kanuna göre, ilköğretim her Türk vatandaşının hakkıdır. Eğitimde kadın, erkek herkese fırsat ve imkân eşitliği sağlanır. Eğitim hakkının kullanılması için özel eğitime ve korunmaya muhtaç çocukları yetiştirmek üzere özel tedbirler alınması da söz konusu Kanun’da hüküm altına alınmıştır.
10
Ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik açısından bir diğer önemli alan ise istihdamdır. 4857 sayılı İş Kanunu ile iş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayırım yapılması yasaklanmaktadır.
Engelliler Hakkında Kanun’un eğitim ve istihdama ilişkin hükümlerinde de ayrımcılık yasağının altı çizilmektedir. Kanun’un Eğitim ve Öğretim başlıklı 15. maddesinde hiçbir gerekçeyle engellilerin eğitim almasının engellenemeyeceği vurgulanmaktadır. İstihdam başlıklı 14. maddesinde ise, işe alım sürecindeki aşamaların hiçbirinde engelliler aleyhine ayrımcı uygulamalarda bulunulamayacağı belirtilmektedir.
Engelliler Hakkında Kanun, Türk Ceza Kanunu ve İş Kanunu başta olmak üzere ilgili mevzuatta genel olarak ayrımcılıkla mücadele ve engelliliğe dayalı ayrımcılıkla mücadele açısından çok önemli olan “ayrımcılık” ve “ayrımcılığın türleri” henüz tanımlanmamıştır. Bununla birlikte, Türk mevzuatında ayrımcılığın tanımlanması ve cezai müeyyidelerin belirlenmesi ile ilgili çalışmalar halen devam etmektedir. Ayrıca tanımlanmamış olmakla birlikte makul düzenleme konusunda istihdam ve eğitim gibi alanlarda çeşitli örnek düzenlemeler bulunmaktadır.
Engelliler Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesinin yanı sıra Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’nin onaylanmış olması da ayrımcılık mevzuatının geliştirilmesi açısından önemli bir adım olmuştur. Anayasanın 90. maddesine göre; usulüne uygun yürürlüğe konulmuş uluslararası sözleşmelerin kanun hükmünde olması ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler ile kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi halinde, çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası sözleşme hükümlerinin esas alınması engelliliğe dayalı ayrımcılık ve makul düzenleme tanımlarının Türk mevzuatında doğrudan uygulanmasını sağlamaktadır.
Ayrıca, Türkiye’nin kabul ettiği ve hak ihlali durumunda vatandaşlarına bireysel başvuru hakkı tanıdığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesi ve 4 Kasım 2000 tarihinde imzaladığı Ek 12 No’lu Protokol de ayrımcılığı yasaklamaktadır. Her iki belgede de, engelliliğe dayalı ayrımcılık ifadesi doğrudan yer almasa da, söz konusu maddenin ve protokolün engelliliği de kapsayacak şekilde kabul edildiği mahkeme kararları bulunmaktadır. Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) bireysel başvuru hakkını tanıması nedeniyle, Mahkeme Türk vatandaşları için bir üst mahkeme işlevi görmektedir. Bu nedenle iç hukuk yollarını tüketen, engelliler de dahil olmak üzere, her Türk vatandaşının ihlal konusu durumu AİHM’e götürmesi mümkündür.
Türkiye’de engelliliğe dayalı ayrımcılıkla mücadele için bilimsel verilere dayanan politika ve stratejilerin belirlenmesine katkıda bulunmak amacıyla, Avrupa Birliği (AB) İstihdam ve Sosyal Dayanışma Programı’nın (PROGRESS) “Ayrımcılıkla Mücadele” alt başlığı kapsamında, 2010 yılında Türkiye’de Özürlülüğe Dayalı Ayrımcılıkla Mücadele Projesi gerçekleştirilmiştir. Proje kapsamında, engelliliğe dayalı ayrımcılığın ölçülmesine yönelik bir alan araştırması yapılmıştır. Araştırma ile engelli kişilerin ayrımcılığa ve ayrımcılık yaşanan alanlara ilişkin algıları, ayrımcılıkla ilgili mevzuat, başvuru ve destek mekanizmaları hakkındaki bilgi düzeyleri, ayrımcılık deneyimleri, bireysel düzeyde kullandıkları ayrımcılıkla mücadele yöntemleri belirlenmiştir.
Hedef grubunu engellik alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarına üye engellilerin oluşturduğu araştırmanın sonuçları, engellilerin ayrımcılığa maruz kaldıkları algısına sahip olduklarını ve bu suretle toplumsal yaşama tam ve eşit katılımlarının sağlanamadığını
11
düşündüklerini göstermiştir. Sonucu örneklendirmek gerekirse; araştırmaya katılanların, %51,9’u adalete erişimde ve %57,6’sı sosyal yaşama katılımda engellilerin belirli bir ölçüde ayrımcılığa maruz kaldığını düşünmektedir. Bunun yanında, araştırma kapsamındakilerin %71,3’ü engelliliğe dayalı ayrımcılığı yasaklayan mevzuatı bilmediğini ifade etmiştir. Ayrıca, araştırmaya katılanların %56,9’u haklarını kullanmak üzere başvuru yapacakları kurumları, %58,7’si ise hak ihlali durumunda destek ve danışmanlık alabilecekleri mekanizmaları bilmediklerini belirtmiştir. Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme konusundaki bilgi düzeyleri sorulduğunda ise, katılımcıların %80’i çok sınırlı düzeyde bilgiye sahip olduğunu belirtmiştir.
Türkiye’de Özürlülüğe Dayalı Ayrımcılıkla Mücadele Projesi kapsamındaki araştırmanın sonuçları; engellilerin, özellikle toplumsal yaşama katılımda, bilgiye erişimde, eğitimde ve istihdam süreçlerinde maruz kaldıkları ayrımcılığın düzeyini ortaya koymuştur. Araştırma sonucunda, engellilerin diğer bireylerle topluma eşit katılabilmeleri için yasal düzenlemelerin geliştirilmesinin ve etkin bir biçimde uygulanmasının gerekliliği ön plana çıkmakla birlikte, ayrımcılıkla mücadelede engellilerin ve toplumun genelinin engelli hakları ve engellilerin maruz kaldığı ayrımcılık konusunda farkındalığının ve bilgi düzeylerinin artırılmasının önemi bir kez daha ortaya konulmuştur.
Proje kapsamında, ilgili kamu kurumları ve sosyal tarafların katılımı ile gerçekleştirilen Özürlülüğe Dayalı Ayrımcılıkla Mücadele Sempozyumu’nda, anılan araştırmanın sonuçları ile Avrupa Birliği’nin ayrımcılıkla mücadele politikaları ve AB ülkelerindeki iyi uygulama örnekleri paylaşılmış, Türkiye’de ayrımcılıkla mücadele konusundaki mevcut durum, yaşanan sorunlar tartışılmış ve çözüm önerileri sunulmuştur. Projenin çıktıları, Türkiye’de engellilerin toplumsal yaşamın çeşitli alanlarında yaşadıkları ayrımcılığın azaltılması yönünde yeni politika ve programlar geliştirilmesi ve mevcut politikaların iyileştirilmesi için dayanak oluşturmuş, ortak düşünme ve eyleme geçme olanağı sağlamıştır.
Madde 6: Engelli Kadınlar
Engelli kadın ve genç kızlara yönelik tedbirler genel olarak kadınlar için alınmış tedbirler kapsamındadır. Bunun yanı sıra engellilere yönelik tedbirlerde de cinsiyet ayrımı gözetilmemekte olup, söz konusu tedbirler engelli kadınlar ve genç kızları da kapsamaktadır.
Anayasa’nın Kanun Önünde Eşitlik başlıklı 10. maddesi ile herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin eşit olduğu açıkça vurgulanmaktadır. 2004 yılında yapılan Anayasa değişikliğinde söz konusu maddeye yapılan ekleme ile kadınlar ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğu ve devletin bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlü olduğu belirtilmiş, 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile de bu maksatla alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı bir durum sayılamayacağı düzenlenmiştir. 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile aynı maddede ayrıca; çocuklar, yaşlılar, engelliler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı sayılamayacağı da anayasal güvence altına alınmıştır.
Türkiye’de engelli kadın ve kız çocuklarının haklarının korunması ve geliştirilmesi açısından önemli yapılardan biri TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’dur. Komisyon, kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi ile ülkemizde ve uluslararası alanda kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik gelişmelerin izlenmesi, bu gelişmeler konusunda TBMM’nin
12
bilgilendirilmesi ve sunulan kanun tasarı ve teklifleri ile kanun hükmünde kararnameler hakkında görüş sunulması ile görevlidir.
Kadının insan haklarının ve toplumsal statüsünün korunması ve geliştirilmesi ile birlikte, kadına yönelik her türlü şiddet, taciz, istismar ve ayrımcılığın önlenmesi için çalışmalarda bulunmakla görevli olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesindeki Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü; kadınlara yönelik, engelli kadın ve kız çocuklarını da kapsayan çalışmalar yürütmektedir. Bu bağlamda; Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından, görme engelli kadınların hakları konusunda farkındalığı artırmak ve mevcut sorunlarının giderilmesini amaçlayan politikalara kaynak oluşturmak amacıyla 28-29 Haziran 2007 ve 3-4 Temmuz 2008 tarihlerinde iki kez Görme Engelli Kadınlar Kurultayı gerçekleştirilmiştir. Altınokta Körler Derneği ve Körler Federasyonu işbirliğinde yapılan kurultaylarda, görme engelli kadınlara yönelik şiddet, görme engelli kadınlar ve örgütlenme, görme engelli kadınlara medyanın bakışı ve görme engelli kadınların aile içi ilişkileri konuları ele alınmıştır.
Kadın, genç ve engellilerin eşit fırsatlara sahip olmalarını ve topluma aktif katılımlarını destekleyen Sabancı Vakfı, bu konularda çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşlarının projelerini, 2009 yılından itibaren Toplumsal Gelişme Hibe Programı (TGHP) çerçevesinde desteklemektedir. Bu kapsamda Engelli Kadınların Hak Temelli Mücadele Adımları başlıklı projenin, 2012 yılında uygulanmak üzere, desteklenmesine karar verilmiştir.
Madde 7: Engelli Çocuklar
Türk mevzuatı, Anayasa’da yer alan ve devlete verilen çocukların korunması ve bunun için gerekli tedbirleri alma görevi ile, engelli çocuklar dahil tüm çocukların korunmasına yönelik olarak Anayasal güvence sağlamaktadır (Anayasa, m.41). Ayrıca çocuğun yüksek menfaatlerinin gözetilmesi ilkesi, Çocuk Koruma Kanunu ile yasal bir dayanak halini almış ve uygulamayı yönlendirici temel ilke olarak benimsenmiştir (m.4).
Engelli çocukların karar alma süreçlerindeki yeri, temel olarak tüm çocukların karar süreçlerine katılımını destekleyen ve teşvik eden hükümler çerçevesinde değerlendirilmektedir. Çocuğun aile çatısı altındaki karar süreçlerine katılımına yönelik Türk Medeni Kanunu’nda; anne ve babanın, olgunluğu ölçüsünde çocuğa hayatını düzenleme olanağı tanıması ve önemli konularda mümkün olduğunca çocuğun düşüncesini göz önünde bulundurması hükümleri yer almaktadır (m.339). Korunma ihtiyacı olan veya suça sürüklenen çocukların korunmasına, haklarının ve esenliklerinin güvence altına alınmasına ilişkin usûl ve esasların düzenlendiği Çocuk Koruma Kanunu’nda; çocuğun haklarının korunmasına ilişkin temel ilkeler arasında, çocuk ve ailesinin bilgilendirilmek suretiyle karar sürecine katılımlarının sağlanması ve çocuk hakkında alınacak tedbirlere ilişkin olarak çocuğun görüşünün alınması yer almaktadır (m.4). Bunların yanı sıra Dernekler Kanunu’nda; on beş yaşını bitirmiş ayırt etme gücüne sahip küçüklerin toplumsal, ruhsal, ahlaki, bedensel ve zihinsel yetenekleri ile spor, eğitim ve öğretim haklarını, sosyal ve kültürel varlıklarını, aile yapısını ve özel yaşantılarını korumak ve geliştirmek amacıyla, yasal temsilcilerinin yazılı izni ile çocuk dernekleri kurabilmesi veya kurulmuş çocuk derneklerine üye olabilmeleri, on iki yaşını bitiren küçüklerin ise yasal temsilcilerinin izni ile çocuk derneklerine üye olabilmeleri ancak yönetim ve denetim kurullarında görev alamayacakları düzenlenmiştir (m.3).
Kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve çocukların katılımıyla hazırlanan, I. Türkiye Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2013–2017), çocuğun yüksek
13
yararının bütün yararlardan öncelikli olduğunu kabul ederek; yaşama, gelişme, korunma ve görüşünün alınması hakkı ile ayrımcılığın önlenmesini esas almak ve çocukluğun çocuk hakları kültürü temelinde yaşanmasını sağlamak amacıyla oluşturulmuştur. Söz konusu strateji belgesi, ilgili tüm sektörlerin görüşleri doğrultusunda nihai hale getirilmiş olup 2013 yılı içinde uygulamaya geçmesi planlanmaktadır. Medeniyet değerlerini ve Çocuk Hakları Sözleşmesi ölçüt ve ilkelerini esas alan Strateji, Türkiye’nin çocuk alanında geleceğe yönelik uygulamalarını belirlemektedir. Önceliği çocukla ilgili ulusal faaliyet ve uygulamaların çocuk haklarına uyumlu hale getirilmesi olan Strateji Belgesi’nde; etkilenen taraf olarak çocuğun, etkileyen bütün tarafların faaliyet ve uygulamalarına karşı sosyal korunması ile temel ihtiyaçlara ve hizmetlere erişiminin sağlanması amaçlanmıştır. Strateji, ayrım yapmaksızın engelli/engelsiz tüm çocukları içeren bir bakış açısı ortaya koymaktadır. Karar süreçlerinde çocuğun görüşünün alınması ve çocuğa saygıyı ifade eden katılım ise Strateji Belgesi’nin temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır.
Raporun 5. maddesinde açıklandığı üzere; Anayasa ve diğer kanunlar çerçevesinde, engelli çocuklar da dahil tüm vatandaşlar eşit sayılmaktadır. Engelli çocukların diğer çocuklarla eşit koşullar altında hak sahibi olarak görülmelerine ilişkin düzenlemeler ise Raporun 12. maddesine ilişkin bölümünde detaylı olarak ele alınmıştır.
Madde 8: Bilinçlendirme
Türkiye’de engellilere yönelik hizmetlerin düzenli, etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi ve ulusal politikanın geliştirilmesi için koordinasyon sağlamak üzere Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın kurulması ile 1997 yılından itibaren ivme kazanan engellilik ve engellilerin hakları konusundaki farkındalık çalışmaları, 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde yapılandırılan Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından toplumun tüm kesimlerine yönelik olarak gerçekleştirilmeye devam etmektedir.
Bu süreçte, toplumda engellilerin görünürlüğünü ve engelli hakları konusunda farkındalığı artırmak amacıyla, ulusal ve bölgesel düzeyde konferans, sempozyum, seminer, çalıştay gibi faaliyetler gerçekleştirilmiş; broşür, kitap, araştırma raporu, rehber gibi yayınlar yapılmış; spot filmler hazırlanmış ve ulusal medya aracılığı ile yayımlanmış; kampanya, yarışma ve festivaller düzenlenmiştir.
Farkındalık çalışmaları açısından; Dünya Engelliler Günü (3 Aralık) ve Türkiye’de ulusal olarak benimsenen Engelliler Haftası (10-16 Mayıs) önemli katkılar sağlamaktadır. Bu günlerde, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü, engellilik alanında çalışan sivil toplum kuruluşları, kamu kurumları, meslek kuruluşları ve üniversiteler tarafından çeşitli etkinlikler ve medya tarafından çeşitli yayınlar yapılmaktadır. Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü çeşitli farkındalık çalışmaları yapmakta ve ilgili diğer taraflarca gerçekleştirilen etkinliklere de katkı ve destek vermektedir. Örneğin Türkiye Posta Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü (PTT) işbirliği ile Herkes İçin Ulaşılabilir Türkiye ve Engelsiz Türkiye konulu Hatıra Pulu ve İlk Gün Zarfı oluşturulmuştur.
Ayrıca Özürlüler İdaresi Başkanlığı (mülga) tarafından engellilik konusunda bilimsel yayınları teşvik etmek amacıyla 2004-2010 yılları arasında üç ayda bir ÖZ-VERİ Dergisi yayımlanmıştır. 2011 yılından itibaren ise, engellilik de dahil olmak üzere, dezavantajlı gruplar hakkında bilimsel makaleler içeren Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi yılda iki defa Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nca yayımlanmaya başlamıştır. Ayrıca Bakanlığın
14
faaliyet alanı ile ilgili güncel gelişmelerin yer aldığı Aile Dergisi de 2011 yılından itibaren yayımlanmaya başlamıştır.
Engellilik ve engelli hakları konusunda toplumsal bilinç ve duyarlılığının artırılmasını amaçlayan ve Başbakan Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın himayelerinde Özürlüler İdaresi Başkanlığınca (mülga) yürütülen Engelsiz Türkiye Projesi kapsamında; Haziran 2007 ile Haziran 2011 tarihleri arasında, 72 ilde vali, vali yardımcısı, kaymakam, belediye başkanı gibi kamu ve yerel yönetim idarecileri ile ilgili sivil toplum kuruluşları, engelliler ve ailelerine yönelik 150 panel ve konferans düzenlenmiştir.
Ayrıca, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından, engellilik oranının yüksek olduğu Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yürütülen Engelliler Destek Programı kapsamında da engellilik alanında toplumsal farkındalığın geliştirilmesine katkıda bulunulması amaçlanmıştır. Program çerçevesinde Bakanlıktan valiliklere aktarılan kaynakla, engellilik alanında yerel aktörlerin projelerinin desteklenerek, yerel dinamiklerin harekete geçirilmesi hedeflenmektedir. Söz konusu hedef doğrultusunda, 2011 yılında 158 projeden 33 proje için 2.000.000 TL, 2012 yılında 109 projeden 63 proje için 4.000.000 TL kaynak aktarılmıştır. Program, 2013 yılında 4.000.000 TL bütçe ile Karadeniz Bölgesi’nin tamamını kapsayacak şekilde genişletilerek sürdürülmektedir.
Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’nin ana teması olan dışlanmadan eşitliğe felsefesi ışığında, Sözleşme ile koruma altına alınan hakların tanıtılması ve engelli kişilerin bu haklardan yararlanmasının teşvik edilmesi amacıyla, Dünya Engelliler Günü etkinlikleri kapsamında 4 Aralık 2008 tarihinde Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme konulu bir panel düzenlenmiştir. Panele milletvekilleri, akademisyenler, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katılım sağlamış olup, panelle birlikte hazırlanan Sözleşme broşürü hem panel katılımcılarına hem de ilgili tüm taraflar ve engellilere dağıtılmıştır.
Diğer taraftan, Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’nin 27. maddesi kapsamında detaylandırılan istihdam konusundaki çalışmalara altyapı oluşturmak amacıyla, 16–20 Kasım 2009 tarihleri arasında gerçekleştirilen 4. Özürlüler Şurası’nın komisyonlarından biri İstihdamda Fırsat Eşitliği ve Özürlülüğe Dayalı Ayrımcılık Komisyonu olarak belirlenmiş ve çalışma sonucunda konuyla ilgili Şura Kararları kabul edilmiştir.
Raporun 5. ve 32. maddelerinde bahse konu Türkiye’de Özürlülüğe Dayalı Ayrımcılıkla Mücadele Projesi kapsamında gerçekleştirilen Engelliliğe Dayalı Ayrımcılık Araştırması’nın sonuçları, engellilerin maruz kaldığı ayrımcılığa ve ayrımcılık biçimlerine dikkat çekmek ve ayrımcılıkla mücadele çalışmalarına katkı sağlamak amacıyla 2010 yılında düzenlenen ve kamu kurumları ile diğer sosyal tarafların katıldığı bir sempozyumla paylaşılmıştır. Söz konusu Sempozyuma, sivil toplum kuruluşları ve kamu kurumlarından engellilik ve cinsiyet durumu ile bölgesel dağılım dikkate alınarak davet edilen yaklaşık 200 kişi tarafından katılım sağlanmıştır.
Ayrıca, Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’nin çeşitli hükümleri konusunda farkındalığın sağlanması ve söz konusu hükümlerin uygulanmasının teşvik edilmesi amacıyla Avrupa Birliği Teknik Destek ve Bilgi Değişim Ofisi (TAIEX) işbirliğinde üç çalıştay düzenlenmiştir. Bu çerçevede, Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’nin 5. maddesi hakkında 11 Eylül 2009 tarihinde AB Ülkelerinde Ayrımcılıkla Mücadele Mekanizmaları Çalıştayı, Sözleşme’nin 31. maddesi hakkında 5 Ekim 2012 tarihinde Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin
15
Sözleşme’nin Uygulanması ve İzlenmesi: Avrupa Birliği Ülkelerinde Özürlülük Konusunda Veri Toplama ve İstatistik ile İlgili Çalışmalar Çalıştayı ve Sözleşme’nin 33. maddesi hakkında Ulusal Uygulama ve İzleme Mekanizmaları Çalıştayı düzenlenmiştir.
Politika üreten, hizmet sağlayan ve bu hizmetlerden yararlananlara Sözleşmenin uygulanması konusunda rehberlik etmek üzere hazırlanan Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme ve Ek İhtiyari Protokol’üne İlişkin Parlamenterler Kitabı, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından, belediyelerin şemsiye örgütü olan Türkiye Belediyeler Birliği ve bir sivil toplum platformu olan İnsan Hakları Ortak Platformu işbirliği ile Türkçe’ye çevrilerek 5.000 adet basılmıştır. Ayrıca söz konusu kitabın, Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’nin uygulanmasını etkin hale getirilmesini teşvik etmek üzere, 2013 yılı içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gerçekleştirilecek bir etkinlik ile milletvekillerine sunulması planlanmaktadır.
Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’nin getirdiği anlayış ve öngördüğü hükümlerin tüm taraflarca kabul edilebilmesi ve Sözleşmenin etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak üzere tüm tarafların harekete geçirilmesi amacıyla çeşitli bilgilendirme çalışmaları da yürütülmektedir. Bu çerçevede, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nce 2012 yılında İnsan Hakları ve Engellilik Seminerleri Projesi gerçekleştirilmiştir. Ulusal kaynaklarla finanse edilen Proje kapsamında, tüm politika ve uygulamalarda Sözleşme’nin esas alınarak ve engellilik konusunun bütüncül bir yaklaşımla ele alınmasının teşvik edilmesi için 4 farklı hedef gruba yönelik bilgilendirme seminerleri düzenlenmiştir. Yasama süreçlerinde görevli uzmanlar, hakimler ve savcıların kapsandığı yargı mensupları, kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşları temsilcilerine yönelik olarak ayrı ayrı düzenlenen seminerlerde, her bir hedef grup için alanlarına göre ayrı ayrı hazırlanan programlar gerçekleştirilmiştir. Bunlara ek olarak, Sözleşme’nin uygulanmasının teşvik edilmesi amacıyla bu hedef gruplara yönelik uygulama rehberleri hazırlanmış, rehberler engelliler için de uygun formatlarda sunulmuş ve ilgili tüm taraflara dağıtımı sağlanmıştır. Sözleşme’nin görsel-işitsel formatı ile zihinsel engelliler için kolay okunur formatı da Proje kapsamında hazırlanarak yayınlanmıştır. Ayrıca, Sözleşme ile ilgili çalışmalar konusunda farkındalığı artırmak üzere, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün web sayfasında özel bir bölüm (http://engelli.oyhgm.gov.tr/sozlesme/) oluşturulmuştur.
Ayrıca 2011 yılında çıkarılan 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun kapsamında, engelliliğe dayalı ayrımcılık yapan, aşağılayan ve engellilere karşı istismarı ve şiddeti teşviki içeren yayınların yapılamayacağı ve teşvik edilemeyeceği ilkesi ulusal medyanın yayın hizmet ilkeleri arasında sayılmış ve bu ilkelere aykırı yayın yapan yayın kuruluşlarına ceza verilmesi de hüküm altına alınmıştır (m.8).
Bunların yanı sıra Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından 8/8/2012 tarihinde yürürlüğe konulan “Kamu Spotları Yönergesi” ile kamu spotu olarak yayınlanmasına izin verilen spot filmlerde engellilik konusuna duyarlı bir yaklaşım sergilenmesi ve bu tür filmlere öncelik verilmesi öngörülmektedir. Ayrıca Üst Kurul tarafından gerçekleştirilen Özürlülerin Televizyon İzleme/Dinleme Eğilimleri Araştırması sonuçlarına dayalı olarak başta devlet televizyonu olmak üzere tüm yayıncı kuruluşların, engellilerin sorunları, engelli hakları ve hizmetler konusunda eğitici, bilgilendirici yayınlar yapmaları ve ayrıca yayınların erişilebirliğinin sağlanması hususları yayıncı kuruluşlarla paylaşılmış ve konuya duyarlılık göstermeleri gerektiği vurgulanmıştır (Bkz. Md. 21).
16
Ulusal medyada engellilik konusunda farkındalık ve duyarlılığı geliştirmeye yönelik çeşitli yayınlar sıklıkla yer almakta, ayrıca kamu yayıncılığı yapan Türkiye Radyo ve Televizyonu’nun (TRT) farklı kanallarında farklı hedef gruplarına yönelik (çocuk, genç, yetişkin) yayınlar yapılmaktadır. Diğer yandan, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü tarafından da engellilik konusunda farkındalık artırmaya yönelik oyunlar sahnelenmektedir. Down sendromlu bir çocuğa sahip bir annenin toplumsal yaşamda karşılaştığı güçlükleri anlatan Gözlerin Ardındaki Çocuk ve iki bedensel engelli amatör oyuncu tarafından oynanmış olan Gitar adlı oyunlar örnek olarak verilebilir.
Madde 9 – Erişilebilirlik
Türkiye’de, özellikle son dönemde herkesin kullanımı için inşa edilen binaları, tüm açık alanları ve ulaşım araçlarını engellilerin güvenli ve bağımsız olarak kullanabilmeleri anlamında erişilebilirliğin sağlanmasını amaçlayan önemli mevzuat düzenlemeleri ve uygulamalar gerçekleştirilmiştir.
Söz konusu düzenlemelerin en başında; 30 Mayıs 1997 tarihinde 572 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 3194 sayılı İmar Kanunu’nda yapılan değişiklik gelmektedir. Bu değişiklikle; fiziksel çevrenin engelliler için erişilebilir ve yaşanılabilir kılınması için, imar planları ile kentsel, sosyal, teknik altyapı alanlarında ve yapılarda, Türk Standartları Enstitüsü’nün ilgili standardına uyulması zorunluluğu ile birlikte ayrıca yapılı çevreye ve ilgili kentsel hizmetlere yönelik görev ve sorumluluğu bulunan tüm taraflara planlama, projelendirme, ruhsatlandırma, uygulama ve denetim faaliyetlerinde erişilebilirliği sağlama yükümlülükleri getirilmiştir. (Ek m.1). Ayrıca İmar Kanunu’nda yapılan söz konusu düzenlemeye istinaden ilgili imar yönetmeliklerinde 02 Eylül 1999 tarihinde gerekli değişiklikler yapılarak, erişilebilirliğin sağlanmasına yönelik tedbirler alınmıştır.
Engelliler Hakkında Kanun da erişilebilirlik konusunda müeyyideler içermektedir. Kanunda; kamu kullanımına açık tüm açık alanların ve binaların Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde engellilerin erişebilirliğine uygun duruma getirilmesi hüküm altına alınmıştır (Geçici m.2). Kanunda ayrıca büyükşehir belediyeleri ve belediyeler tarafından sunulan ya da denetlenen şehir içi toplu taşıma hizmetlerinin yedi yıl içinde erişilebilir duruma getirilmesi hükmü bulunmaktadır (Geçici m.3). Engelliler Hakkında Kanun ile yürürlüğe giren erişilebilirlik hükümlerinin doğru ve zaman kaybedilmeksizin hayata geçirilmesi amacıyla, 12 Temmuz 2006 tarihinde 2006/18 sayılı Başbakanlık Genelgesi ve 12 Ağustos 2008 tarihli Başbakanlık Talimatı yayımlanmıştır.
Ancak yapılan tüm düzenleme ve alınan tedbirlere rağmen geçen süre içinde yerel yönetimler de dahil olmak üzere konu ile ilgili sorumluluğu bulunan tarafların gerekli çalışmaları istenilen düzeyde yerine getirmedikleri tespit edilmiştir. Bunun üzerine, 12
Bize yazın.
Merhaba.